07.08.2017 / 10:01

Abdullah AYAN

Tuz deposundan Taş Bina' ya... -16-

1951' de şiir kitabıyla sanat dünyasına merhaba diyen İlyas Halil' in Akkahve dönemine denk gelen masalımsı Mersin anlatımlarını öyküleştirmesi 1985' te yayınlanan Çıplak Yula kitabıyla başlar ve ardından birbiri peşi sıra yayınlanan tüm eserlerine hasret dolu cümlelerle yansır.
İlginçtir, Çıplak Yula' dan önce ilk öykü kitabı Doyumsuz Göz 1983'te basılıp okuyucuyla buluşur ancak o ilk kitapta Halil gezip gördüğü dünyanın dört bucağından esinlenip mizahi bir dille yazar ama Mersin tek cümleyle bile olsa yer almaz.
 
Evet, 'Çıplak Yula' ile başlayan ve bir dönemi şair diliyle ölümsüzleştiren o Mersin sevdasıyla dokunan öyküler, yıllar boyu yayınlanan tüm kitaplarında artık vazgeçemediği ana temalardan biridir.
 
Akkahve çatısı altında pekişen dostluklar, yıllar geçse de unutulmayan çocukluk, gençlik aşkları...
Ve hepsinden önemlisi, anıları besleyen tüm mekanları yok edilirken sesini çıkarmayan, 'unutmaya meyilli' bir kentin yok olmaya yüz tutmuş dönemini ressam titizliğiyle bugüne ve geleceğe aktaran İlyas Halil' e neleri borçlu olduğumuz ileride daha iyi anlaşılacaktır.
Çıplak Yula kitabındaki öykülerden derlediğim bir bölümle sürdürelim sisler arasında yitip giden Mersini solumaya...
 
"Gözlerimi sımsıkı yumuyorum. Tek damla ışık bırakmıyorum içeriye. Alçaklar, bir yolunu bulup dalgama taş atıyorlar. Perişan ediyorlar beni. Bıktım gözlerimden. Sımsıkı yumdum pezevenkleri. Şimdi Mersin' de Pompeipolis' te Viran Şehrindeyim. Tıraşım uzamış, sıcaktan, terden boynum kaşınıyor. Ya Temmuz ya Ağustos ayındayız. Dik beyaz taş kolonlar, ufak kum tepeleri, yığınla kurumuş ot, çalı... Uzaktan mavi Akdenizin hışırtısı.

"Yum ulan gözlerini yum" Daha kuvvetle bastırıyorum göz kapaklarımı. Tamam, işte yavaş yavaş denizin hışırtısı çoğalıyor. Kum bir sıcak ki, hiç sormayın. Çifte telliye ayak uydurur gibi hop hop sıçrıyorum sıcak kumun üstünde. "Amanin göbeğim de uyy" ver yansın, o da bu havaya uyuyor. Yeni tutulmuş balık gibi zıplıyor. Hani neredesin rüzgâr? Es ulan es! Tam zamanı işte! "Ulan alçak, tiril tiril titrerken soğukta esersin değil mi? Eseceksen şimdi es! Es be yiğidim es!
Park Avenue'nun Jean Talon' a* yakın köşesinde Giritli kahvehanesi vardır.(...)  (...) Jean Talon' a varınca Akdeniz' e varırsınız.
...
(...) Yine gözlerimi sıkıca yumdum. Sinemaya vakit var. Mersine döndüm. Bakkal Ali Kokulu! Arkadaki kulübede gazoz kasaları. Sonra yine tertemiz deniz. Yeni sulanmış topraktan hafif bir güneş kokusu yayılmış havaya. Çiçeklerin koca, mavi, kırmızı gözleri yok artık, güneşi çekilen ikindi gölgesinde parıldıyor.

Diyorlar ki, şimdi Akdeniz pişmiş! Kokuyormuş! Ölüymüş! Vurulmuş yaban keçisi gibi uzanmış yatıyormuş. Kokudan kimse yaklaşmıyor, kimse aldırmıyormuş ona. Kişiler aceleci, kızgın, kavgacı imiş. Güneşi yitirmişler, her taraf kükürt kokuyormuş. Kimseler deniz kıyısında dolaşmıyor, ıslık çalmıyormuş.
Güldüm! Çayımdan bir yudum aldım. Yalnız deniz mi ihtiyarlayan böyle. O günün genç kızlarına ne oldu acaba? Gelinlik kızları nine olan bir kentte deniz böyle kokar herhalde. (...)

(...)
Harvey geldi. "Haydi sinemaya" dedi.
Yanında yürürken gökyüzüne bakıyordum. Pompeipolis' i, Mersin' li Ali Kokulu' yu, ölü Akdeniz' i bırakıp sinemaya yöneldik. (...)" **
 
**
Yıllar önce (1951) yayınlanan ilk şiir kitabına adını veren "Hal ve Hayâl" de tam olarak tanımladığı dünyanın bir ucundayken Mersin'de olma hayali olarak tanımlanabilecek ruh hali yukarıdaki öyküyle kalmaz. 1985' ten sonra yayınlanan pek çok kitabındaki öykülere yansır.
Öyle olmasa; "Place D'Armes***, Ocak ayında ölü karın altında gömülü kalır. Renksiz, yapışkan, köpek fışkısına benzer kar, leş kokar. Hışırtılı fışkıya basa basa yürüyordu sel-akan insanlar. Yan yana yürüyenlerin başı eğik, ağzı susuktu" diye başladığı öyküde , sıkça başvurduğu 'kuş misali yolculukla" Akkahve günlerindeki Mersin' e kanat çırpıp "felsefeci Osman' ın" omuzuna konar mıydı?
 
Konmakla da kalmaz soluksuz uçtuğu mavi gök denizini Osman, Osman'ı  koyusundan eAkdeniz niyetine döker miydi:
"Osman' ı kıyıda ninni söylerken buldum. Osman' a "kendini mi uyutmağa çalışıyorsun?" dedim. "Hayır" dedi. "Denizi uyutacağım. Üç saattir bu türküyü söylüyorum. Denizin bir ucu uyudu, bak yel dindi. Gökyüzünün mumları söndü." Osman ağzını açınca denizin hışırtısı geliyor insanın kulağına."****

*Kanada Qubec bölgesinde Atlantik Okyanusuna açılan St. Lawrence körfezine bakan yerleşim yeri
** Çıplak Yula (1985) kitabı, Uçan Kuşlar öyküsü
*** Montreal merkezinde önemli bulvar
**** Çıplak Yula, Sabah trafiği öyküsü
 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Yerel seçimler ve Mersin ittifak denklemleri... - 30.11.2017
>> Seçimlere doğru ittifaklar, Mersin özelinde durum... - 24.11.2017
>>  Tuz deposundan Taş Bina' ya... -41- (Akkahve işletmecisi Hasan' ın öyküsü) - 20.11.2017
>> Seçimlere doğru umumi manzara... - 16.11.2017
>> Tuz deposundan Taş Bina'ya -40- (Tek tipleştirmeye karşı çok renkliliğin hikâyesi) - 15.11.2017
A24 Yazarları
Recep Ali AKSOYLU Ahmed KAYMAK
Kitap israfına şimdi de EBA mı eklendi
Tüm Yazarlar