ÖZGECAN!
Kadın şiddetinin ülkemizde yaygınlık kazanmasının önemli sosyolojik
boyutlarından biri, zorlayıcı toplumsal/kültürel değişmenin yerleşik sosyal
yapı ile çelişkisidir. Yani günümüz kadınının kamusal alandaki görünürlüğü,
rolü ve statüsü sindirilememektedir.
Ülkemizdeki toplumsal cinsiyet rolleri eril tahakkümün baskısı altında ve erkeği
kamusal alana, kadını ise özel alana itmektedir. Toplumsal alanın bu mahiyetteki
kurgusu doğal olarak tüm toplumsal kurumların sosyal ilişki pratiğini de
şekillendirmektedir. Öyle ki aile, din, siyaset, ekonomi gibi toplumsal
kurumlarımız, eril söylemin iktidar ilişkilerini benimsediği için tüm sosyal
etkileşimler de bu sürecin doğallığına ve devamlılığına hizmet etmektedir.
Çalışan kadın fuhuşa hazırlık yapar, hamile kadının sokakta dolaşması
terbiyesizliktir, dekolte giyene tecavüz ederler, annen de olsa diz kapağının üzeri
tahrik eder, altı yaşında kız çocuğu ile evlenilebilir söylemleri bahsini ettiğim
sorunsalın dışa vurumudur. Bu sorunlu düşünce yapısı toplumumuzda kadına
yönelik şiddeti meşrulaştırarak şiddet eylemlerine de adeta davetiye çıkarıyor.
2003-2013 yılları arasındaki cinsel taciz/saldırı adli istatistikleri incelendiğinde
ülkemizdeki durumun vahameti gün yüzüne çıkıyor. Özgecan vakaları, öyle
görünüyor ki yaşadığımız bu olayla sınırlı kalmayacak. Nitekim de kalmadı. Biz
daha Özgecan olayını kabullenemezken maalesef ülkemizin değişik illerinden
gelen benzer haberler ile yeniden sarsıldık. O nedenle ben, toplumumuzun bir
zihniyet dönüşümüne ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Sadece normatif/kuralcı
(İdam, müebbet, hadım) bir toplum inşa ederek bu çirkin olayların üstesinden
gelemeyiz.