A24.com.tr » ekonomi » Üreticiler faiz yükü ve zayıf talep karşısında ayakta kalmaya çalışıyor

Üreticiler faiz yükü ve zayıf talep karşısında ayakta kalmaya çalışıyor

Üreticiler faiz yükü ve zayıf talep karşısında ayakta kalmaya çalışıyor

SteelOrbis Piyasa Sohbetleri toplantısında Türk çelik sektörünün mevcut görünümü ve gelecek beklentileri ayrıntılı biçimde ele alındı.

7 Ekim Salı günü Atakaş Çelik’in ana sponsorluğunda Anemon İskenderun Otel’de 400’ün üzerinde katılımcıyla gerçekleşen SteelOrbis Piyasa Sohbetleri toplantısında Türk çelik sektörünün mevcut görünümü ve gelecek beklentileri ayrıntılı biçimde ele alındı. Atakaş Çelik Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mustafa Naim Atakaş’ın da katıldığı toplantının diğer sponsorları ise Yatırım Finansman, Arslan Group ve Asya Taşımacılık oldu.

Atakaş’tan sektörel değerlendirme  

SteelOrbis Genel Müdürü Murat Eryılmaz’ın açılış konuşmasının ardından söz alan Atakaş Çelik İhracat Müdürü Haydar Küpeli, Atakaş Çelik’in üretim hatları ve kapasite gelişimini özetleyerek şirketin Türkiye’nin en modern tesislerinden biri haline geldiğini vurguladı. Küpeli, asitleme, tersinir haddeleme, galvanizleme, boyama ve çelik servis merkezlerinden oluşan entegre yapı sayesinde şirketin yıllık toplam 1,1 milyon mt’u aşan işleme kapasitesine ulaştığını söyledi. 

Türkiye’nin yıllık 37 milyon mt civarındaki ham çelik üretimiyle dünyanın sekizinci büyük üreticisi olduğunu hatırlatan Küpeli, 2025’te Türkiye’nin Almanya’yı geride bırakarak yedinci sıraya yükselebileceğini belirtti. Ancak buna rağmen kapasite kullanım oranlarının son yıllarda gerilediğine dikkat çekti ve “2021’de %75 olan kapasite kullanımı 2023’te deprem nedeniyle %57’ye düştü. Bu yıl %62 seviyesine yaklaşmasını bekliyoruz,” ifadelerini kullandı. 

Küpeli ayrıca Avrupa Birliği’nin Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) ve koruma önlemlerinin Türk çelik üreticileri için hem risk hem de fırsat yarattığını ifade etti. Küpeli’ye göre Türkiye’nin elektrik ark ocağı tabanlı üretim oranı ve lojistik avantajı sayesinde düşük karbonlu ürün segmentinde öne çıkma ihtimali var ve Çin ile Hindistan gibi yüksek emisyonlu üreticilerin fiyatlarının artması durumunda rekabetçiliğiyle Avrupa piyasasında yeni fırsatlar yakalayabilir.

Sektör iki yıldır zorlu bir dönemden geçiyor

Murat Eryılmaz’ın moderatörlüğünde gerçekleşen panelde Atakaş Çelik Genel Müdürü Cem Üstün ve Ekinciler Holding Grup Pazarlama Müdürü Kaan Özülü, Türk çelik sektöründe son iki yıldır süren zayıf talep ve finansal sıkışıklığı ele aldı.

Cem Üstün, son iki yıldır çelik sektörünün benzeri görülmemiş bir durgunluk içinde olduğunu belirterek “Eskiden ekonomik durgunluk dönemlerinde faizler düşerdi, bu da piyasaya nefes aldırırdı. Şimdi hem talep zayıf hem de finansman çok pahalı. Bu ikisinin aynı anda yaşanması sektörü zorluyor,” ifadelerini kullandı. Atakaş Çelik olarak üretimi sürdürdüklerini ve yeni yatırımlarla kapasiteyi artırdıklarını belirten Üstün, buna rağmen piyasada bekledikleri canlanmanın olmadığını ifade etti. Üstün’e göre işçilik ve enerji maliyetleri yüksek olduğu için üreticiler tam kapasitede çalışmak istemesi ancak malzeme satacak pazar olmaması sektörün yaşadığı en büyük ikilem.

Kaan Özülü ise mevcut koşullarda firmaların yatırım yapma motivasyonunun zayıfladığını dile getirdi. “%40’ın üzerinde politika faiziyle, kârlılığı %3-4 olan bir sektörde yatırım yapmak kolay değil,” şeklinde konuşan Özülü, para politikasında gevşeme olmadan iç talepte kayda değer toparlanma beklemediklerini söyledi. Ancak faiz indirimi sürecinin başlaması hâlinde “2026’da kapasite kullanımının %65–66 seviyelerine çıkabileceğini” belirtti.

Korumacılık politikaları gündemden düşmüyor

Murat Eryılmaz, ABD’de Donald Trump’ın yeniden seçilmesiyle birlikte küresel çapta yaygınlaşan korumacılık trendinin çelik ticaretini nasıl etkileyebileceğini gündeme getirdi.

Kaan Özülü, ABD’deki korumacılık önlemlerinin hurda fiyatlarını artırıp çelik üretiminin büyük kısmında hammadde olarak hurda kullanan Türkiye’de kâr marjlarını daraltabileceğini söyledi. Bununla birlikte Özülü'ye göre korumacılık politikaları ABD'ye ihracat yapması zorlaşan Çin, Meksika ve Güney Kore gibi ülkelerin Türkiye’nin hedef pazarlarına yerleşmesine de neden olabilir.

Cem Üstün de benzer bir görüşte: “Korumacılık artık küresel bir refleks haline geldi. ABD ve Avrupa kendi sanayilerini korumak için ithalatı sınırlıyor. Bu da bizim gibi ihracat odaklı ülkeler için zorluk yaratıyor.” Üstün, belirsizliğin özellikle uzun vadeli planlamayı imkânsız kıldığını vurguladı ve Trump gibi öngörülemez bir liderin aldığı ani kararların tüm ticaret dengesini bir gecede değiştirebileceğinin altını çizdi.

Antidamping önlemleri ve iç piyasada koruma arayışı

Türkiye’de son dönemde Çin ve Güney Kore menşeli soğuk haddelenmiş ve boyalı ürünlere karşı açılan antidamping soruşturmalarına ilişkin konuşan Cem Üstün, bu önlemlerin yerli üretimi korumak açısından gerekli olduğunu ancak dikkatli uygulanması gerektiğini söyledi: “Eğer Türkiye’de üretilmeyen ürünleri de koruma kapsamına alırsak sanayiye zarar veririz. Amacımız yerli üreticiyi korumak olmalı, sanayi zincirini tıkamak değil.”

Kaan Özülü ise ithalatın yapısına dikkat çekerek, “Çin son dönemde gerilese de Rusya’nın Türkiye’ye ihracatı ciddi şekilde arttı. Bu nedenle antidamping önlemleri yerinde ancak bu defa rekabet başka pazarlara kayıyor,” dedi. Özülü, korumacılığın ihracat pazarlarını da etkilediğini vurgulayarak büyük ihracatçı ülkelerin hedeflerini değiştirdiğini, bunun da Türkiye’nin dahil olduğu pazarlarda rekabeti artırdığına dikkat çekerek iç piyasayı korurken, ihracatı zayıflatmamaya dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti.

Dahilde İşleme Rejimi’ndeki değişiklikler rekabet gücünü düşürebilir

Eryılmaz, son dönemde Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamındaki ithalata getirilen kısıtlamaları gündeme getirerek konuşmacılardan bu düzenlemenin ihracat üzerindeki etkisini değerlendirmelerini istedi.

Kaan Özülü, DİR’in sektör için hayati önem taşıdığını belirtti ve Türkiye’de hurda ithalatının azalırken, kütük ithalatının artmaya devam ettiğine dikkat çekti. 2025’in ilk sekiz ayında kütük ithalatının yaklaşık %55 artarak 2,9 milyon mt’a çıktığını hatırlatan Özülü, “Yeni getirilen %25 yerli ürün kullanma zorunluluğu doğru olabilir ama kalıcı hale gelirse Türkiye’nin inşaat demiri ihracatındaki rekabet avantajı kaybolur,” şeklinde konuştu.

Cem Üstün de bu görüşe katılarak “Galvanizli ve boyalı ürünlerde son iki yılda ciddi kapasite artışı oldu. Bu ürünlerin büyük bölümü ithal sıcak sac kullanılarak üretiliyor ve ihraç ediliyor. Eğer bu ithalat kısıtlanırsa ihracat da düşer,” dedi. Üstün, Dahilde İşleme Rejimi kapsamındaki ithal ürünlerle ihracat yapılmasının cezalandırılması değil, desteklenmesi gerektiğini belirtti.

Avrupa kotaları ve SKDM

AB’nin uyguladığı kotalar ve 2026’da yürürlüğe girecek Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) konusunda görüşlerini belirten Cem Üstün, Avrupa’nın karbon düzenlemelerini “ticaretin yeni filtresi” olarak tanımladı. “Artık sadece ürün kalitesi değil, karbon ayak izi de fiyatı belirliyor. Türkiye düşük karbonlu üretim altyapısıyla bu dönüşüme en hazır ülkelerden biri,” ifadelerini kullanan Üstün’e göre bu sistem içinde Türkiye, diplomatik ve teknik hazırlık yaparsa avantaj elde edebilir.

Kaan Özülü ise AB’nin karbon politikalarının çevreci niteliğinden ziyade ticari koruma önlemi olarak öne çıktığını ifade etti ve “Eğer üretim zincirimizi belgeleyip enerji verimliliğini kanıtlayabilirsek SKDM bizim için tehdit değil, fırsat olur,” şeklinde konuştu. Türkiye’nin Avrupa’ya en yakın alternatif tedarikçi olduğunu vurgulayan Özülü, devlet düzeyinde müzakere edilmesi gerektiğini de ekledi. Özülü’ye göre firmalar bireysel olarak bu süreci yönetemeyeceği için kamu ve özel sektörün birlikte hareket etmesi gerekiyor.

Bölgesel pazarlar: Irak ve Suriye yeniden gündemde

Kaan Özülü, Irak’ın bir dönem dünyanın en hızlı büyüyen inşaat pazarı olduğunu ancak son yıllarda İran menşeli ürünlerin baskın hale geldiğini belirtti. Özülü, Irak’ın ithalatının %90’ı artık İran’dan geldiğini ve Türkiye’nin bahsi geçen pazarda pay kaybettiğini ancak Suriye’nin yeniden inşa sürecinde yeni fırsatların yakalanabileceğini söyledi.

Cem Üstün de aynı görüşü paylaşarak “Suriye neredeyse sıfırdan yeniden kurulacak. Bu büyük bir çelik talebi yaratır. Ancak kalıcı ticaret için önce politik istikrar ve finansal altyapı sağlanmalı,” yorumunu yaptı.

2026 için temkinli iyimserlik

Panelin sonunda her iki konuşmacı da sektörün geleceğine dair temkinli iyimser mesajlar verdi.

Cem Üstün, “Eskiden beş yıl geçerli stratejiler yapılabiliyordu, artık üç ayda tablo değişiyor. O yüzden esnek olmak hayatta kalma şartı,” şeklinde konuştu.

Kaan Özülü ise “Krizlere rağmen üretim zinciri ayakta kaldıysa, bu tamamen sektörün çevikliğinden. Önümüzdeki dönemde esneklik, kapasite kadar önemli olacak,” ifadeleriyle Türk çelik sektörünün en büyük gücünün adaptasyon yeteneği olduğunu vurguladı. Uzmanlara göre, finansman kanallarının açılması, faizlerin düşmesi ve yeşil dönüşüm yatırımlarının hızlanması halinde 2026 yılı sektörde yeniden büyüme dönemi olabilir.

Panelin ardından Sagam Strateji Danışmanlık Kurucusu Murat Sağman, küresel büyüme beklentisi ve Türkiye ekonomisindeki gelişmelere değindiği sunumunu gerçekleştirdi. 

YORUMLAR
  Sevgililer Günü'nde almamanız gereken klişe hediyeler
Sevgililer Günü'nde almamanız gereken klişe hediyeler