Recep Ali AKSOYLU

medya@acoor.net
24.11.2014 / 13:13

Recep Ali AKSOYLU

YAŞAMIMIZIN HER SAFHASINDA ELLERİ ÖPÜLESİCELER

Endüstriyel toplumda önemli günler ne kadar çoğalırsa çoğalsın, bazıları var ki yüklendikleri anlam ve misyon hiçbir zaman azalmıyor. Çok uluslu firmaların pazarlama amaçlı günlerinin kapsamına girmeden değer bulan bu günlerin biride Öğretmenler Günü.

 “Öğretmenler Günü” nü her yıl 24 Kasım’da kutluyoruz. 24-30 Kasım tarihleri arasındaki sürede “Öğretmenler Haftası” kabul ediliyor. Ulu önderimizin geleceğimizi emanet ettiği öğretmenlerimizin bir güne, bir haftaya sığdırılamayacak sembol günler.
Yakın geçmişe kadar önemli, üzerinde durulması, anımsanması gereken bir konunun yılda bir kez gündeme gelmesi, o konuda etkinlikler düzenlenmesi, hatta tüm hasletin bir kerede tüketilmesi konusunda muhalif olmasam da kayıtsızdım. Ama birkaç yıldır bende farklı düşünüyorum. Değer verdiğimiz kişi ve kurumlara her gün, her an duymamız, göstermemiz gereken sevgiyi yılda bir kez de olsa taçlandırmamızı şimdi fevkalade güzel bir davranış olarak algılıyorum. Ayrıca kabul etmemiz gerekir ki, İstanbul gibi metropollerde yaşayanlar sevgilerinde, uslarında zerre kadar azlık olmasa da koşulların, hatta yaşamın kendisinin güçlüklerinden dolayı zaten sevdiklerine sevgilerini sunabilmekten yoksundurlar. Bu nedenle hiç olmazsa yılın belli günlerinde programlarını denkleştirerek sevgilerini sunabilme, ihmallerini telafi edebilme şansını yakalayabildikleri için bende bu günleri oldukça önemser oldum.
Öğretmenlik bir meslek, öğretmende, öğretme işini görev edinen kişi… Kişinin öğretmen olabilmesi için öğretmen yetiştiren bir okulu bitirmesi, bu konudaki gerekli formasyonu almış olması gerekiyor. Ancak yaşam çizgimiz süresince bir de bu akademik formasyona tabi olmadan bize eğitici olanlar vardır. Ben en az İslampaşa İlkokulunun da ki Şuayip Demirci öğretmenim, Lisedeki Nurhayat Mercan, Sevil Mahmutoğlu, Ayhan Cengiz, Üniversitede ki Orhan Türkdoğan, Hayati Doğanay, master dönemimdeki Hayri Ülgen, Tamer Koçel hocalarım, hatta Amerika da seminerlerine katıldığım Brigitte kadar üzerimde emeği olan, dağarcıklarındakilerden benim ihtiyacım olanları bana veren “değerli büyüklerimi, eğitmenlerimi” de her zaman aynı duyguyla anımsar, saygıyla, hürmetle ellerinden öperim.
Eğitimime, üzerime katkısı olan tüm öğretmenlerimi temsilen her dönemden bir iki öğretmenimin ismini yazabildim. Yakup Özkan’dan matematik bilgisinden bugünde emin olamadığım ama üniversite tercihimi belirlemede etkili olan Yaşar Bulgurcu’ya, Yıldırım Öner’den (halen yazılarımı düzenli okuyan) Sadrettin Haşıloğlu hocama kadar hepsine saygılarımı arz ediyorum.
Formasyona tabi olmadan eğitimlerimize katkısı olanların bir kısmını tanırız, biliriz ve onların farkındayız. Bir de farkında olmadan dağarcığımızı geliştirmemize katkısı olanlar var. Bunlar bazen yanımızda, evimizde çalışan bir mesai arkadaşımız, alışveriş ettiğimiz bir yerin mensubu, hatta aracına bindiğimiz bir sürücü de olabilir. Hepsine müteşekkiriz. Her kesin olduğu gibi benimde isimlerini sıralayarak, her birini saygıyla anmak isteyeceğim üzerimde emeği olan, kendilerinden hem mesleki, hem de insanı değerler edindiğim öğretmenlerim var. Yüksek lisans öğrenciliğim döneminde ADEL FABER kalemlerinin isim babası Adnan Ellialtı (rahmetli) yanında Tahtakale’de 4,5 yıl çalıştım. İş başında, seyahatlerde, gün bitiminde; pazarı, hedef müşteriyi, zamanlamayı, ürün geliştirmeyi, müşteri geliştirmeyi ve tekilayı tanımamda, ikili ilişkilerin geliştirilmesinde çok katkısını aldım. Sonra Evyap Grubunda ve Sagra’da yüklediği rütbe ve sorumlulukların altından kolayca kalkabilmeme laf aralarında verdiği öğütlerle katkı sağlayan Ergun Karagöz. Maliyetleri düşürmede en önemli tasarruf kaleminin karlılığı ve performansı artırmak olduğu, kendisinden öğrendiklerimden ve uygulamaya özen gösterdiklerimden sadece bir tanesi. Bir diğer eğitmenim İbrahim Arıkan. Aslında o meslek olarak da fizik öğretmeni. Ama bana fizik değil, eğitimini aldığım, başkalarına da öğreticisi olduğum “yönetim” konusunda örnek oldu. Hem de olgun dönemimde. Onun için Türkiye’de adı “çağdaş ve modern eğitim” kavramıyla birlikte anılan Sayın İbrahim ARIKAN da benim için 24 Kasımların “baş öğretmeni” dir. İbrahim Arıkan, Sorgun’un okulu olmayan Salur köyünden çıkarak önce fizik öğretmeni oldu. Üniversite’de kalmayıp kurucusu olduğu “MEF Eğitim Kurumları” ile beraber 1971’den bu yana eğitim sistemimizdeki değişiklikleri yakından takip etmiş, sorunlara çözümler üretmiş, öneriler sunmuş, pek çok ilklere imza atmış ve her koşulda öğretmen ve eğitim dünyamızın yanında olmuştur. Eğer izinleri olursa diğer tüm öğretmenlerimin, eğitimime katkıları olan değerli insanların adına uzaktan da olsa İbrahim Hocamın elini öpüyor, rabbimden ona şifalar diliyorum. Tabiî ki her biri doğal baş öğretmenim olan (hepimiz içinde aynı) Sevgili Annem Aynur’un, babam Cevri’nin de ellerinden öpüyorum.
Öğretmenlerimiz, aile ortamından çıkıp toplumsal hayata ilk adımlarımızı attığımız ana okulundan itibaren (üniversite bitene kadar değil) yaşamımızın her safhasında hep yanı başımızda olan ebeveynlerimiz dışında muhatap olduğumuz ilk sosyal otoritedir bizler için. Düşünce ve davranış biçimlerimizin olgunlaşmasında ebeveynlerimizin de önüne geçebildiklerinden tarih boyunca tüm toplumlar tarafından yüceltilmişlerdir. Bana bir harf öğretenin kölesi olurum ifadesi, bunun en belirgin örneğidir.
Bir dönem yeterince eğitilmeden, yetiştirici kıvamı kazandırılmadan mesleğe soyundurulanların aksine son yıllarda üniversitelerimizin öğretmen yetiştiren bölümlerine daha seçkin öğrencilerin başvurduğunu memnuniyete gözlüyoruz. Günümüzde mesleğinin hakkını; bilgi dağarcığı ve duruşu ile kültürü ile verebilecek gençlerin tercih etmesiyle Büyük Atatürk’ün dediği gibi öğretmenler geleceğin öğretmenlerini de, diğer bir çok meslek erbabının da, kısaca gelecek nesillerimizin de gönül huzuruyla teminatı olacaklardır.
Atatürk yeni Türkiye'nin yaratılmasında öğretmenlere büyük görevler düştüğü inancındaydı. Bu yaklaşım gereği çağdaş bir ulus olmamız için eğitimin, öğretimin yayılmasından, yaygınlaşmasından yanaydı ve cumhuriyetin ilanıyla birlikte yurdumuzun her yanına yeni okullar açılmaya başladı. 1928 yılında Arap harflerinin kaldırılıp yerine bugün kullanmakta olduğumuz Türk harflerinin kabulü sonrası okuma - yazmayı yaygınlaştırmak için okul çağı dışındaki yurttaşlara okuma - yazma öğreten “Millet Mektepleri” ni açtırdı. Bu okullarda yazı tahtasının başına geçerek kendisi de bizzat dersler verdi. 24 Kasım, 11 Kasım 1928 günü Bakanlar Kurulunun Ata'ya Başöğretmenlik sıfatını vermesinden sonra Atatürk'ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür. Başöğretmenimizin “ulusları kurtaracak olan yalnız ve ancak öğretmenlerdir” dediği öğretmenleri olarak. O’nun 100. doğum yıldönümü olan 1981 yılından itibaren de her yıl Öğretmenler Günü olarak kutlamaktayız.
Daha sonraki yıllarda tek günlük programı geliştirilerek 24-30 Kasım tarihleri arasındaki süreyi “Öğretmenler Haftası” olarak kutlamaya başladık. Hafta boyunca da öğretmenlik mesleğinin ve öğretmenlerin önemini kavratmak, öğretmenlerimize kamunun, kurumların ve bireylerin verdiği değeri belirtmek, onları onurlandırmak amacıyla etkinlikler düzenlenmektedir. Bu sayede de öğretmenleri ve öğretmenliği toplumun gündeminde tutmak mümkün olmakta, gençlere öğretmenlik mesleğini tanıtmak ve benimsetmek için ayrı bir önem kazanmaktadır.
Bu vesile ile yaşamımızın her safhasında bizlere değerler kazandıran tüm öğretmenlerimizin, halen öğretmenlik mesleğini icra eden ve emekli olan aile fertlerimin, arkadaşlarımın Öğretmenleri Gününü kutluyor, selam ve sevgilerimi arz ediyorum.

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Kitap israfına şimdi de EBA mı eklendi - 20.09.2020
>> Fatih'in mirası Ayasofya'nın kilise olmamasını sağlayan Atatürk'e müteşekkiriz - 13.07.2020
>> 80'lerden sonra çay ve Rizeli bir daha mı? - 27.04.2020
>> Krediler 3 ay ötelendi, peki çekler ne olacak? - 08.04.2020
>> Ulaştırma ve Altyapı Bakanı apar topar mı gitti? - 30.03.2020
A24 Yazarları
Recep Ali AKSOYLU Ahmed KAYMAK
Kitap israfına şimdi de EBA mı eklendi
Tüm Yazarlar