07.09.2017 / 11:01

Abdullah AYAN

Tuz deposundan Taş Bina' ya -23- (Theodor Katz, Akkahve' de yaratılan mülteci)

Halil' in Mersin temelli çocukluk hayallerini gerçeklerle buluşturup masalsı bir dili büyük ustalıkla kullandığını bazı öykülerinden derlemeye çalıştığım bölümlerle anlatmaya çalıştım.

 Bu alanda en çarpıcı örnek, kendi ifadesiyle Akkahve havasında doğan Theodor Katz öyküsü...

Celal Çumralı, Haşmet Akal, Osman Özeren, Nuri Abaç ve hatta kahveyi işleten 'Hasan Baba' nın ortak katkısıyla yarattıkları 'ol' denince doğan sanal kahraman...

Bu öyküyü dönüp dönüp okudukça aklıma Halil' in 1951' de yayınlanan şiir kitabı Hal ve Hayal geldi, geliyor. Gerçekten de gerçek durumu anlatan 'Hal' ile düşlerin canlandığı 'Hayal' ancak bu kadar özümsenerek aynı öyküye yansıtılabilir diye düşünüyorum.

Paylaştığım bölümleri okuyunca anlatmaya çalıştığım temel tema daha iyi anlaşılacak...

"(...)

O gün Stockholm nar çiçeği kızıldı. (...) Ciğerlerimizde bir ıhlamur havası. Katz, "Müzede açık oturum var!" dedi. Yazarlar, yabancı dilde yazmanın güçlüklerini tartışıyorlar. Katılmak ister misin?" Müzeye vardığımız zaman oturum sona ermişti. Nereden geldiğimizi sordu. Adının Theodor Katz olduğunu söyledi. Bu adı nereden bildiğimi anımsamağa çalışırken bana İsveç'li yazarları anlatıyordu."Çoğu bu ülkeyi sıkıcı ve tatsız buluyor. Bezginler kuşağı!" "Tokluğun, rahat yaşamanın etkileri" dedim. "İnsanın usuna coşku verecek yönü yok, ondandır belki." Güldü, "Aristo'nun torunu olduğun belli." dedi, "Hiç değilse ülkesinde büyüdün."

İki caddenin ortasında uzanan korulukta, az önce yağan yağmurdan arta kalan su damlaları havada asılı duruyordu. Birden anımsadım. Kırk yıl önce, böyle yağmurlu bir akşamda Mersin' deki Akkahve' deTheodor Katz' ı yaratmıştık. O zamanlar saçı sakalı böylesine aklaşmış, kulağı ağır duyan bir ihtiyar değildi. Onu, içi coşku dolu, baskıdan kaçan, Hitler' e karşı koyan bir Üniversite öğrencisi yapmıştık. Gerçekte yaşayıp yaşamadığını bilmeden, düşsel birini aramıza katmıştık. Tartışmalarımızı renklendireceğini sanıyorduk. Theodor' a sadece "Ol!" demiştik. O da hemen Akkahve'de var olmuştu. Ondan öte, Theodor, Akkahve' cilerin dostu oldu. Çay sohbetlerimize katıldı.Hatta bir kez, Celal Çumralı şaşırıp ona çay ısmarlamıştı. Haşmet Akal, çay paralarını isteyen Hasan Baba'ya boş iskemleyi gösterip, "Şu gavurdan al!" demişti. Sonunda çay paralarını Nuri Abaç ödemişti. Çok geçmeden Theodor bizden biri olmuştu. Konuşmalar çıkmaza girince Aristo' dan Descartes'tan örnek gösterip, tartışmalara yön verirdi. İsveçli' nin sözcülüğünü Osman Özeren üstlenmişti. Sosyal görüşlerine uygun düşmeyen bir fikir ortaya atılınca Osman, "Theodor burada olsaydı," diye başlar, konuşanları sustururdu. (...)

Şimdi yanımda yürüyen şu adama bakıyorum, ne de çabuk yaşlanmış. Ama halâ dünyayı umursamayan bir hali var. Tavırları bizimle Akkahve' de Akdeniz kıyılarında yetiştiğini gösteriyor.(...)

Bu adamın var olmasının en önemli nedeni Akkahve yöneticisinin yakınmalarıydı. Hasan Baba, kahvenin zarara gitmesinin suçunu oğluna yüklerdi. Kahve boş olduğu zamanlar, bize "Şuraya bakın!" derdi. "Şu güzelim kahve şimdi arı kovanı gibi vızıldamalıydı. Ama yarı salak bütünüyle sarhoş bu heriften hayır mı gelir? Sabahtan akşama kadar elinde rakı şişesi. Ah bizi yurdumuzdan edenlerin gözü kör olsun. Yabancı ellerde yaşamak güç, kahırlı. Kahvede in cin top oynuyor. Üç şairle iki ressamdan başka gelen giden yok. Sabahtan akşama dek iki çay içip dünyanın derdine çözüm arıyorlar. Laf ebesş tümü de. Bu züğürt müşterilerle kahve mi dönermiş?"
Katz' ın yaratıldığı gün, masada beş ya da altı kişiydik. Dışarıda ince bir yağmur. Buram buram bir yaşam kokusu. Bahar, kapının ardındayım diyor. Nurer Uğurlu, Celal Çumralı gelen geçenlere dalmışlar, yarım kulakla konuşmaları dinliyorlar. (...)

(...) Celal' in önünden geçen kızın gözleri yasemin gülüyordu. Celal Nuri' ye "Geçen kimdi?" dedi. Haşmet düşünce düzeni bozulduğu için Celal' e kızdı. "Havayı bozuyorsun." dedi. Kim geçerse geçsin sana ne be adam! Ayakta düş görmekten vazgeç! Yollar bomboş. Celal "Gördüm!" dedi. Bana, "Sen de gördün değil mi?"diye sordu. "Bilmem!" dedim. "Hiç dikkat etmedim." "Vallahi geçti!" dedi Celal, "Elleri üşümüş, nefesi ılık bir dumandı. Nisan ayı gibi geçti önümden."Haşmet' in gözleri parıldadı. Böyle mitolojik varlıklar, senin gibi evli yer yaratıklarına pek yüz vermezler, vazgeç bu düşlerden. Hitler'e karşı koymak gerekseydi nereye kaçardın?" Osman "en iyisi Moskova!" dedi, "Sanatçıya çok değer verirler o ülkede." Nuri, "Sen bir düşünürsün. Paris ya da Londra bence en uygunu." Celal, "Bana kalırsa Stockholm!" dedi. "İsterseniz düşsel birini yaratalım, Stockholm'a gönderelim." Nuri, "Çok ilginç." dedi, "Adam genç, yakışıklı, Güzel Sanatlar Akademisi' nde öğrenci." (...)

(...) Osman, "Oldu! Bu Theodor, bir yaz gecesi, sahte pasaportla Berlin' i bırakır, kaçar." "Evet" dedi Celal, "Sevgilisi Lisbet yanındadır." Haşmet, "Pes birader!" dedi, "Yahu, neredeyse adamın ne giydiğini, ne yediğini de ayarlayacaksın. Ama çevrende olan bitenden haberin yok. Nasıl yargıçlık yapıyorsun sen?" Celal gülümsedi, "Şair gibi! Şair gözüyle gerçekler daha açık seçik görülür."

Müzeyi gezerken Theodor bize sanat yapıtlarının özelliklerini anlattı. Söz arasında İsveç'ten yakındı. Limon kesince güneş fışkıran İsrail' e yerleşmediğine üzülüyordu. "Kırk yıldır çekiyorum bu soğuk ülkeyi. " dedi. "Akkahve' ye dönüp Celal'e Nuri' ye bildirmeliyim." dedim. "Theodor'u İsrail' e gönderseydik daha iyi olurdu. Yahudi'nin gideceği ülkeyi biz seçmemeliydik." Nuri' nin, Osman' ın Mersin' i bırakıp gitmelerine engel olmalıyım. Limon çiçeği kokan kenti bırakıp yabancı ellere düşmesinler."

Peki, İlyas Halil, Katz ile kurguladığı diyalogdaki gibi engel olabilir mi dostlarının limon çiçeği kokan kenti terk edip yâd ellere gitmesini?
Akkahve' nin büyülü havası hüzünle sona erer, bir zaman sonra "kızıl damları, ak güvercin dolu evleri", yasemin, limon çiçeklerini bırakıp dört bir yana savrulurlar

Theodor Katz' in hüzünlü öyküsünü şöyle noktalayacaktır Halil:

"Katz' ın yakınmaları bitmedi. "Benim buralara gelmeme neden olanın gözü kör olsun!" dedi, durdu. "Öyle deme!" dedim, "Buraya gelmene neden olan kişilerden birisi şair yargıçtı, öteki ise ressam- mimardı."

Theodor Katz güldü. "İnsanların alın yazısını yazan güçlerin böyle nitelendirildiğini hiç duymamıştım" dedi."*
* İlyas Halil Kiralık Mabet (1993) Theodor Katz öyküsü

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Yerel seçimler ve Mersin ittifak denklemleri... - 30.11.2017
>> Seçimlere doğru ittifaklar, Mersin özelinde durum... - 24.11.2017
>>  Tuz deposundan Taş Bina' ya... -41- (Akkahve işletmecisi Hasan' ın öyküsü) - 20.11.2017
>> Seçimlere doğru umumi manzara... - 16.11.2017
>> Tuz deposundan Taş Bina'ya -40- (Tek tipleştirmeye karşı çok renkliliğin hikâyesi) - 15.11.2017
A24 Yazarları
Recep Ali AKSOYLU Ahmed KAYMAK
Kitap israfına şimdi de EBA mı eklendi
Tüm Yazarlar