15.05.2017 / 11:07

Abdullah AYAN

Telefonun dünü, bugünü...

Bu yazıların ilham kaynağı, TUİK' in "Hane Halkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması" ve özellikle de araştırmanın telefon kullanımıyla ilgili veriler...

 Buna göre hanelerde cep telefonu ve akıllı telefon kullanım oranı 2004' te %53,7 iken 2016'da %97' ye ulaşmış. Hanelerde sabit hatlı telefon bulunma oranı ise 2004' te %81,6 iken 2016' da %25,6' ya düşmüş...

 
Tabii araştırma veya hane halkıyla yüz yüze yapılan anket çalışması cep telefonu/akıllı telefon diye tek kategoride topluyor ama gerçek öyle değil.
 
Değil çünkü cep telefonlarının kullanımında 1993 yılı ilk kilometre taşı olsa da, akıllı telefonların bugünkü anlamda hayatımıza girişi Apple' in 2007'deki iphone' yle başlar.
 
Kısaca cep telefonlarının henüz 25 yılında bile değiliz, akıllı telefonlar deseniz topu topu 10 yaşında...
On yılda hayatımızı tümden değiştiren, sabit telefonların sabit mekanını yıkıp, nerede olursa olsun herkesin herkese ve internetle birleşince de her bilgiye ulaşabildiği bir devrim bu...
 
Ben, sabit telefonların karaborsada çuvalla paraya alınıp satıldığı, insanların doğan çocukları için telefon başvurusu yapıp, büyüyüp te sıra kendisine geldiğinde o hattın devri karşılığında ele geçecek parayla çeyiz dizildiği bir dönemden geliyorum.
Daha da geçmişe gidersek; manyetolu telefonlarda mevcut bir kolun çevrilerek santral memuruna ulaşıldığı, o memurun verdiğiniz numaraya sizi bağladığı yılları da gördüm, yaşadım.
 
Evet sabit telefonların bir anlamı kalmadı.
Bakmayın 2016'daki %25 oranına. O telefonların büyükçe kısmı ya ofislerde, ya da eski alışkanlıklarından vazgeçmemiş ortalamanın üzerindeki bir yaşlılar kesimine hitap ediyor olsa gerek.
 
Onun dışında insanların sabit telefona her ay ücret ödemesinin ne mantığı var ne de gerekçesi...
24 yılda cep telefonlarının, son on yılda da akıllı aygıtların gelişme hızına yetişmek mümkün değil ama şu kadarını söyleyeyim: gelmekte olan bir çağın henüz emekleme döneminde, daha iddialı ifadeyle bilişim devriminin taş devrindeyiz.
Seraların uzaktan telefonla ısıtılması, bahçenin sulanmasından söz etmiyorum. O uygulamalar artık demode, uyandırılmanızdan yiyeceklerinizin kalori hesabına, sporda attığınız adımlardan efor testlerinize kadar günlük yaşamın her alanında aklınıza gelen her türlü konuda sekreterliğinizi, hangi dilde konuşursanız konuşun onu anında karşıdakine tercüme eden, evrensellik anlamında sınırları anlamsız kılan baş döndürücü bir süreç bu...
 
Yaşanan değişimin hayatımıza olan etkilerini başka yazılarda ele alırız ama bugüne nasıl geldik derseniz?
Bunun  için gelin, Mersin' in eski günlerinden nostaljik bazı bilgilere göz atalım.
 
Toplasanız 80 yılı bulmaz telefon macerasında bu kent neler yaşamış, dilimin döndüğünce anlatmaya çalışayım...
 
Haziran 1931..
Henüz Akbaş soyadını almadığı için künyedeki adıyla Memet Fuat' ın (Fuat Akbaş) sahibi olduğu Yeni Mersin gazetesinde "Alakâr kim?" başlığı altında yayınlanan yazı şöyle:
"Dün ufak bir iş için postaneye uğramıştım. Havale memuru beyin odasında otururken bir arabın yüksek sesle arapça konuştuğunu işittim. Başımı çevirdiğim zaman bu adamın telefonda Arapça muhabere ettiğini görünce o kadar müteessir oldum ki.
Türkiye' de yaşayan Türk ekmeğiyle karnı doyan bir adamın resmi bir dairede Türkçeden başka lisanla görüşmesine, görüştürülmesine hayret etmemek ve müteessir olmamak kabil mi?"

Akıllı telefonları sanki yüzlerce yıldır hayatımızdaymış gibi kanıksadığımız günümüzden, 85 yıl geriye gidip o günlere hakim olan toplumsal iklimi yansıtması bakımından çarpıcı bir anektdot...
 
Ama o kadar da değil.
Sabit telefonların çok küçük bir zümreyle sınırlı olduğu o yıllarda, telefonla görüşmek için postaneye gidildiğini, görüşülmek istenen aboneye ulaşmak için saatlerce beklenildiğini de not etmekte yarar var...
 
Aslında 1892' de Telgraf memurluğuna Posta bölümünün eklendiği , 50 telefon kapasiteli santrale 1926'da kavuşan nüfus olarak küçük bir köy sayılsa da, Anadolu' nun dünyaya açılan kapısı olmasıyla önemli bir kent Mersin.
Ve o yıllarda telefon santrali kurmak, genişletmek bir yana aboneye hat tesisi bile çok külfetli ve pahalı bir yatırım. O nedenle de abonelik sınırlı, görüşmeler de binbir sıkıntıya, cefaya katlanılarak yapılabiliyor.
 
O sıkıntıları hafifletmek için 1930 yılında 50 hat iki katına çıkarılıp 100 aboneye hizmet verilmeye çalışılıyor ama yapılanlar talebi karşılamaktan uzak...
                                                                                                                              
1933 bütçesine 35 lira koyularak santralin 100 hattan 200 aboneye hizmet verecek şekilde genişletilmesi için atılan adımlarla yakın tarihteki yolculuğu sürdürelim ama bir sonraki yazıda...
 
* Vali Rüknüddin Nasuhioğlu döneminde Jandarma Komutanı Sami İnce' nin derlediği 1938 basımı 'İçel'in iktisadi, idari, tabii tarihi' kitabından.
 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Yerel seçimler ve Mersin ittifak denklemleri... - 30.11.2017
>> Seçimlere doğru ittifaklar, Mersin özelinde durum... - 24.11.2017
>>  Tuz deposundan Taş Bina' ya... -41- (Akkahve işletmecisi Hasan' ın öyküsü) - 20.11.2017
>> Seçimlere doğru umumi manzara... - 16.11.2017
>> Tuz deposundan Taş Bina'ya -40- (Tek tipleştirmeye karşı çok renkliliğin hikâyesi) - 15.11.2017
A24 Yazarları
Recep Ali AKSOYLU Ahmed KAYMAK
Kitap israfına şimdi de EBA mı eklendi
Tüm Yazarlar