Ahmed KAYMAK

 Küçüklüğümün masalları nerede kaldı? Bremen Mızıkacıları Bremen’e vardı mı? 

Acaba Keloğlan padişahın kızıyla hala evli mi yoksa geçinemeyip onlarda mı boşandı? Karakaçan da semerini mi yedi?
Pamuk Prenses de yaşlandı da yamuk prenses olup kırışıklarıyla, selüloitleriyle mi uğraşıyor, yoksa beyaz atlı prensini mi aldatıyor?
Pinokyo burnundan estetik mi oldu? Nerede kaldı masallarım? Onları kimler çaldı? Yoksa bizimle birlikte onlarda mı yaşlandı?
Babaannemin anlattığı masalardaki Tepegöze ne oldu? Eşik tartar ağa neler yapıyor? Naziki tazyik bulundu mu? Ediyle büdü büyüdü mü hala kavga ediyorlar mı?
Alaattin’in lambası çalındı mı yoksa? Açıl susam açıl deyince dağlar yine açılıyor mu? Yahut açılmamak üzere, ardında kirli pazarlıklar olan bütün kapılar gibi kapandılar mı? Tüm kapıları açan sihirli anahtar para da mı sahte çıktı.

Periler Padişahının kızı evden mi kaçtı? Bizi bekliyorsa gene başlıksız istemeye gidebilecek miyiz?
Tüm kurbağalar prens ya da bütün prensler kurbağa önermesi doğru mudur?

Şişeden çıkan cin;
--Dile benden ne dilersen. Yoksa;
--Hadi başka kapıya, mı diyecek?

Uçan halımızı bayat (bit) pazarında mı sattılar?
Fincancı katırlarımızı sucuk mu yaptılar? Ulusça anamızı eşekler kovalarken.
Rapunzel‘in saçlarımı döküldü?
Kel mi kaldı?
Külkedisini hangi çöplüğe attılar?
Yoksa kötü yola mı düştü? Hani Emrah’ın annesi ya da ablası misali.

Onlar muradına ererken bizim çıktığımız kereveti mi çaldılar?
Çocukluğumuzun kahramanları hepsi yaşlanıp öldüler mi yoksa? Uyusun da büyüsün diyerek büyüttüler, bizler büyüyüp onları mı öldürdük?
“Şimdiki kızlara kırmızı başlık giydirip ormana salsak kurdu yer gelirler.”

Voltran’la başlayıp Transformers ile devam eden demirden duygusuz makineler mi onları katletti? Yoksa yüzüklerin efendileri mi iç dünyamızı bitkiselleştirdi?
İnek Şaban’la evrimleşen Keloğlan daha sonra Recep’le İvedileşti.

Bilirsiniz, Anadolu’dan İstanbul’a gelen saf ve temiz Şaban maceralara atılır. Kendi yöntemleriyle kötü adamları bile dize getirip mafyayı dahi çökertir.
Tek kusuru çok küfür etmesidir. Sonradan Recep İvedik’le o da kirlenir. Sokağa çöp atar, bir işte çalışmaz, asalakça yaşar, terbiyesizce gaz çıkartır, Oraya buraya lama gibi tükürür, böğürür. Bu mudur yani?

Nereden geldik bu kadar dejenerasyona ve ne kadar çabuk kapıldık ahlaksızlığa. Yoksa içimizde potansiyel hep var mıydı? Keloğlan önce Şaban, sonra Recep oldu, ya sonra ne olacak? Bu hızla acaba nereye gidiyoruz? Cem Karaca’nın dediği gibi;
“Bindik bir alamete gedeyoz gıyamete amaneyyy” midir durum.

Bize öğretilen etik değerler. Dürüstlük, ahlak, paylaşım, adalet tüm bunların suyu mu çıktı? Yoksa sular mı kesildi?
Ya da su koyuveren bizler miyiz?
Köşe dönmecilik, banka soygunculuğu, gemiciğini yürüten kaptan, yolsuzluk nereye kadar? Bakalım gemi batarsa kim neyi yürütecek? Masallarla birlikte çalınan geleceğimiz ve dondurulmuş ruhlarımız mı?

Anneler;
--Uyuyup da büyüsün ninni yerine;
“UYUTSUNDA YÜRÜTSÜN” ninni
“BÜYÜK BÜYÜK YÜRÜTSÜN” ninni diye mi sallayıp, ninni söyleyecekler?

Her şeyden ötesi daha ne kadar kirleneceğimiz değil “nasıl arınacağımızdır.
Hangi kimyasallarla insanlığımızı paklayıp, rüşvetle mi aklayacağız?
Yukarıda buralara nasıl geldiğimizi dilimin döndüğünce, kalemimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Oysa gideceğimiz yer önemli, sahi gözlerimiz kapalı nereye gidiyoruz? Başımıza gökten üç elmanın yerine taş mı düşecek?

Çocuklarımıza neyi anlatacağız? Tüm bunlar olurken;
--Hayır, benim suçum yok. Ben uyuyordum mu diyeceğiz. Evet, nereye gidiyoruz?

Yoksa hiçbir yere gitmeyen trenin yolcuları mıyız?