24.04.2017 / 09:58

Abdullah AYAN

Referandum sonrası batıyla ilişkiler...

Cumhuriyetten de önce parlamenter sistemi esas alan 1876 anayasasıyla sonuçlanan büyük mücadeleleri (kânûn-i Esâsî) temel alırsak, o mücadeleler sonunda kör topal işleyen parlamenter sisteme dayalı hükümet modelini sona erdirip tek başına bir başkanın yöneteceği modeli öngören değişiklik referandumu şimdilik kıl payıyla da olsa kabul edilmiş görünüyor.
İtirazlara, devlet eliyle yürütülen adaletsiz kampanyalara, OHAL ortamının yarattığı korku ikliminin sandığa yansıyan sonuçlarına en azından bu yazıda değinecek değilim. Konu sadece Türkiye' de değil, ülkenin taraf olduğu pek çok uluslararası kurum ve kuruluş tarafından da gözleniyor, inceleniyor. Gözlem ve incelemelerle ilgili raporlar yaptırımlara yol açar mı?
 
Erdoğan' ın referandumdan da önce başlattığı Avrupa ile kavga, AB sürecinin hatta batıyla ilişkilerin sona ermesi anlamına gelecek bir restleşmeye kadar varır mı?
Bu konuda referandum kampanyası boyunca kullandığı dil ilişkileri yeterince yıpratmışken ve çoğu lider söylenenleri gergin siyasi kampanyaya yorumlayıp, referandumdan sonra iklim yumuşar beklentisi içindeyken sonuçların belli olmaya başlamasının ardından toplanan taraftarlarına yaptığı konuşmada Erdoğan o iyimser beklentilerin tümünü boşa çıkaran tavrını sürdürdü.
 
Örneğin referandumda milliyetçi oylara yönelik bir vaat olduğu iddiasıyla pek te ciddiye alınmayan idam tartışmalarını referandum akşamı yeniden dile getirmesi ve ' konuyu AK Partiye bunu öneri olarak götürmekte tereddüt etmeyeceğini, MHP' nin de zaten yıllardır savunduğunu, Meclisten geçecek değişiklik halk oylaması gerektirirse bunun için de yeniden sandığa gidilebileceğini' söyledi.
 
'idam' cezasının önüne getirilmesi halinde halkın kahir ekseriyetle onaylayacağı tartışılmaz bir gerçek olduğuna göre, şimdiden böylesi bir adımın getirip, götürecekleri yeni dönemin kritik konularından biri olarak karşımızda duruyor.
 
Alt tarafı 'idam' olsa ne olur, olmasa ne? diye düşünenler olabilir.
Gelin görün ki kazın ayağı öyle değil.
 
İdam cezası AB ile ilişkilerin en önemli kilometre taşlarından biri.
İdam cezasını yeniden getirmeniz AB macerasına nokta koymak demek.
 
AB macerasına nokta koymanın ise sadece siyasi, sosyal değil ekonomik sonuçları da olacak.
 
Türkiye neresinden bakarsanız bakın; bugün ihracatının neredeyse yarısını AB' ye yapıyor ve doğrudan yatırım konusunda da tartışılmaz önemde.
 
Türkiye on yıllardır dişiyle, tırnağıyla elde ettiği bu kazanımları bir hamlede üstelik idam cezası gibi dünyada artık geçerliliğini yitirmiş bir konu üzerinden feda edebilir mi?
Erdoğan' ın son dönem hamlelerine, söylemlerine bakılırsa sorunun cevabı tereddütsüz 'evet'...
 
Kendisini başkanlığa götürecek yolculuğun en kritik aşaması olan referandumu kıl payı da olsa kazanmış bir Erdoğan, son dönemde gittikçe dozu yükselen üslubuyla zaten nereye doğru gidileceğini söylüyordu, artık o tavrını çok daha keskin biçimde ortaya koyacaktır.
Bu konuda hiç kimse tereddüde dahi düşmesin.
 
Ama ortada doğal zenginlikleri, tüm dünya kapılarını kapatsa, umursamayacak bol kaynakları olan bir ülke yok.
Aksine beşeri zenginliği sayesinde istihdam yaratan, üreten ve ürettiğini dünyaya satmak zorunda olan bir Türkiye söz konusu.
 
Yaşanan gerginliğin ardından Rusya' nın domatese uyguladığı ithalat yasağından bile yüz binlerce üreticinin mağdur olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
Turizmin pür melal halini anlatmaya, hatırlatmaya sanırım gerek bile yok.
 
Verdiğim küçük Rusya örneği AB ile koparılacak ilişkilerin olası faturasını anlatmaya yeter.
Avrupa' ya karşı kullanılan dilin yarattığı sonuçları görmek için karmaşık ekonomik tablolar finansal piyasalar bir yana tek başına son bir yılda gelen turist sayılarına bakmak bile tek başına yeterince fikir verir.
 
Sıcağı sıcağına referandumu ve ortaya çıkan tablonun siyasi, sosyal analizini yapmak varken neden sonuçların ardından Erdoğan' ın balkon konuşmasına ve Avrupa ile restleşmenin nereye doğru savrulacağını gösteren 'idam' tartışmasını ele aldığım konusu en azından bazılarına bir şey ifade etmeyebilir.
 
'Evet' cephesi 'zaferin tadını çıkarıp, 'hayırcılar' karalar bağlamışken, bütün meseleler çözüldü de, idam konusu mu kaldı? diye düşünenler olacaktır ve onlara da hak vermiyor değilim.
 
Onca gerginliğin ardından sonuçlanan referandum akşamında, ülkenin dünyayla entegrasyonu, batıyla ilişkileri konusunda kendi ifadesiyle zafer elde etmiş bir Erdoğan'dan meydanlardaki dilin ötesinde daha ılımlı bir üslup beklemek fazla mı iyimserlik olurdu?
 
16 Nisan bitti ve 17 Nisan sabahına uyandığımızda ilk karşılaştığımız tablo işsizliğin son yedi yıla ait tüm rekorları kırarak %13'e ulaşmış olduğu gerçeği...
Bir ay içinde 695 bin yeni insanın katıldığı işsizler ordusu 4 milyona ulaşmış bulunuyor. (TUİK 17.4.2017 verileri)
 
Sisteminiz ne olursa olsun, bu ülkenin tartışılmaz en önemli meselesi işsizliği giderecek büyüme...
İşsiz insan, ülkenin kim tarafından ya da nasıl yönetildiğinden çok, iş ve aş sorununun nasıl çözüleceği derdinde.
Büyüme içinse kendi kaynakları yetersiz Türkiye' nin dış kaynağa, yatırımcıya ihtiyacı var..
 
İyi de üç günlüğüne dünyanın en güzel tesislerinde dünyanın en ucuz fiyatlarıyla konaklamaya gelmeyen Avrupa' lı çok daha riskli yatırıma  niye gelsin?
Yabancı gelmezse, ortaya çıkan işsizler ordusunu giderecek ve yeni işsizlerin önüne geçecek %6-7 büyüme hedeflerine nasıl varılacak?
 
Kendi tasarruf kaynakları yetersiz bu ülkenin tek çıkış yolu dış yatırım ve o yatırımın da kalıcı olanı, istihdam/katma değer yaratanı...
Kendi ifadesiyle "ayağındaki prangalar çözülmüş" Erdoğan' ın artık hiç bir mazereti kalmadığına göre, orta gelir tuzağına düşen ve her yıl biraz daha kan kaybeden ülkenin fazla da zamanı yok.
 
Ya yeni bir hikayeyle kaybedilen zamanı da telafi edecek heyecan dolu yolculuğa çıkacağız, ya da hep birlikte düşeceğiz.
 
Türkiye 150 yıllık bir tartışmanın noktalandığı iddia edilen günün sabahında, ortaya çıkan gerçeklerle yüzleşmek ve geldiği kritik kavşağa göre bir tercih yapmak zorunda.
O tercihin ne olduğunu referandumun hemen ardından bugün mezarını ziyarete gittiği Özal ve Özal' ın batıyla ama özellikle AB ile olan macerası anlatacaktır...
 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Yerel seçimler ve Mersin ittifak denklemleri... - 30.11.2017
>> Seçimlere doğru ittifaklar, Mersin özelinde durum... - 24.11.2017
>>  Tuz deposundan Taş Bina' ya... -41- (Akkahve işletmecisi Hasan' ın öyküsü) - 20.11.2017
>> Seçimlere doğru umumi manzara... - 16.11.2017
>> Tuz deposundan Taş Bina'ya -40- (Tek tipleştirmeye karşı çok renkliliğin hikâyesi) - 15.11.2017
A24 Yazarları
Recep Ali AKSOYLU Ahmed KAYMAK
Kitap israfına şimdi de EBA mı eklendi
Tüm Yazarlar