16.03.2017 / 09:44

Abdullah AYAN

Anayasa değişikliği ve katılımcı demokrasi...

En özgüründen en despotuna kadar sistemini, yönetim tarzını demokrasi diye tanımlamayan ülkeye pek rastlanmıyor günümüz dünyasında...

Faşizm de demokrat olarak tanımlar kendisini, kapitalizm ve sosyalizm de...

Muhafazakarı da demokrattır, liberali de...

Ta eski Yunan sitelerinden beri üzerinde tartışılan, tanımı çağlara, koşullara göre değişse de bugüne kadar noktalanmamış bir mevzudur demokrasi kavramı...

Basitçe "halkın kendi kendini yönetmesi" der çıkarız da, gerçekten halk kendi kendisini mi yönetir? Sandık demokrasinin olmazsa olmazıdır da, seçimle demokrasiye ermiş mi oluyoruz?

Ülkeyi teslim ettiğimiz, seçimlerden geçtim, ilimizde ilçemizde bizi yönetsin diye başımıza geçirdiğimiz yerel yönetim temsilcileri, demokrasiyi ne ölçüde uyguluyor?

Yüz bin nüfuslu bir ilçede oy kullanan 40 bin kişiden 10 bininin oy verdiği biri, 9 bin 900' da kalan diğer adayın önüne geçerek başkan olduğunda tüm kentin tek sahibi, tek karar vericisi oluyorsa, yöntem istediği kadar demokratik olsun, bunun adı gerçekten demokrasi midir?

Örneğin o yüz bin insanın yaşadığı beldeyi, rakiplerinden bir oy fazla alarak yönetmeye hak kazanan biri, o beldeyle ilgili kararları nasıl alır? Ödediğimiz vergilerle oluşan bütçeyi nasıl harcar? Veya tersten sorarsak; dilediği gibi harcama yetkisini vermeli miyiz?

Sorunun cevabı küçük beldede de, devasa boyutlarıyla Çin' den ABD' ye kadar hangi ülkeyi ele alırsak alalım değişmiyor.

Sonuçta günümüzde bizi kutsal yolculuklara çıkaracak efsunlanmış kurtarıcılar değil, yönetecek insanları seçmekten başka kaygımız yok, olmamalı da.

İşin gereği bu da, uygulamaya gelince böyle mi?

Yine 100 binlik belde örneğine dönecek olursak, 10 bin oy alan, başka ifadeyle aslında başına geçeceği insanların ancak %10' unun oyunu alan biri, 100 bin insana aldırmadan dilediğini kimsenin görüşünü almadan, tartışmadan yapabilir mi?

Uygulamada ülkeden ülkeye farklılık gösterse de, sorunun cevabı günümüzde genelde evettir, evet...

Bugüne kadar "seçmenin çok az kısmının oylarıyla seçildim, tüm halkın vergilerinden oluşan bütçeyi daha geniş kesimlerin görüşleri çerçevesinde hazırlayalım, projeleri mümkün olduğu kadar çok insan tartışsın" diyene rastlamadık, bundan sonra da rastlamak zor. İnsanların görüşünün alınmasından geçtim Sivil Toplum Örgütlerinden de göstermelik fikir sorma dışında gerçek anlamda katkı isteyene rastlamadım.

Bir bakın etrafınıza, hiç bugüne kadar "ey mahalleli, sizin adınıza yönettiğim bütçenizin şu kadarlık kısmını size sorup harcayacağım, park mı istersiniz, kaldırım mı?" diyen bir yöneticiye rastladınız mı?

Bu çerçeveden bakıldığında binlerce yılın evrimleşme sürecinden geçmiş, deneyimlerle olgunlaşmış olması beklenen demokrasi yöneticilerin dilinden düşmese de, bu denli gerilerde kalır mıydı?

Antik Yunan' da köleler ve kadınlara söz/oy hakkı vermeyen o dönemin demokrasilerinde bile özgür bireylerin meydanlarda toplanıp kent adına tüm kararları tartışarak aldığı günlerden yönetme/yönetilme anlamında daha ileride miyiz?

Tüm sorular ve tartışmalar gelip bir yerde düğümleniyor: Demokrasi iyi güzel de, uygulanması nasıl olacak?

Yerel veya genel fark etmiyor: Seçimden seçime sandığa gidip oy kullandığımız gün, seçenle seçilenin bir sonraki seçime kadar vedalaşmasına yol açan temsili demokrasiye, insanlığın yaşadığı bunca deneyim ve acıyı bir yana bırakıp demokrasi diyebilir miyiz?

Denmeyeceğine göre temsili demokrasi gibi vekaletçi vesayet sistemlerinden daha geniş kesimlerin iradesini ortaya koymaya çalıştığı katılımcı demokrasiye geçiş nasıl sağlanacak?

Türkiye özelinde sorarsak sağlanabilecek mi?

Bugün tüm dünya 1990' larda Berlin duvarının çöküşüyle sembolize edilen ve iki kutuplu soğuk savaş dramının sonrasında başlayan kısacık tek kutuplu dönemin yerini almakta olan yepyeni bir çağın sancıları içinde kıvranıyor.

Bilişim alanında tüm evren küçük bir köy haline geliyor ama ülke yönetimleri demokratikleşme anlamında ilerleyeceğine geriliyor.

Küreselleşmenin de desteğiyle, sınır tanımayan finans-kapital tüm dünyaya egemen olmaya çalışırken, demokratik kazanımlar tüm dünyada geriliyor.

Sosyalizm deneyiminin iflasının ardından Rusya, Putin yönetimiyle otoriterliğe teslim olurken, soğuk savaş döneminin diğer kutbundaki ABD, Trump gibi ilk fırsatta halkın elde ettiği haklarını, demokrasi kazanımlarını gözünü kırpmadan yok edecek para kazanma dışında deneyimi olmayan birini başkan yapıyor.

Bu fırtınadan Türkiye'nin payına 15 yıldır zaten ülkeyi tek başına yöneten Erdoğan' ın tek adam olma projesi düşüyor...

Temsili demokrasinin yaşattığı sorunların hiç biri aşılmadan...

Tarafsızlık yeminiyle geldiği sembolik yönü ağır basan tarafsız Cumhurbaşkanlığını bırakacak , partili gömleğini yeniden giyip, yürütmenin de başına geçeceği yeni statüyle ülkeyi yönetecek.

Referandum sonucunu bilmediğimize göre, en azından yönetmeye talip diyelim...

Peki kuvvetler ayrılığı dediğimiz, günümüz demokrasisinin tüm ülkelerde az veya çok tartışılan alanlarına çözüm olmaya çalışan mekanizmaları nasıl işleyecek?

Yasama, yürütme, yargı üçlüsünün birbirini denetlediği, özgürlüklerin sınırlarının genişletilmesinde bu kurumların farklı roller üstlendiği sisteme mi kavuşacağız gelecek anayasa değişiklikleriyle, yoksa yetmediği gün gibi aşikar bugünleri de mum ışığında mı arayacağız?

Yürütmeyi tek başına üstlenecek partili Cumhurbaşkanı ile aynı gün, Cumhurbaşkanı adayı olan parti liderinin belirlediği listeyle Milletvekili seçimleri yapılacak.

Bu durumda durup soralım; o Milletvekilleri yasama görevini yerine getirirken kime kulak verecek?

Yargı derseniz, en yücesinden Anayasa mahkemesi üyelerinin nasıl belirleneceğini özetleyelim...

17 olan üye sayısı 15' e indirilirken bu 15 üye bakın nasıl belirlenecek:

3 Üyeyi, Cumhurbaşkanının iktidar partisi başkanı olarak isimlerini belirlediği Milletvekillerinin çoğunlukta olduğu Meclis salt çoğunlukla seçecek.

3 Üyeyi, üyelerini Cumhurbaşkanının belirlediği YÖK önerecek Cumhurbaşkanı seçecek.

4 Üyeyi doğrudan Cumhurbaşkanı seçecek.

Kalan 5 Üye de Yargıtay ve Danıştay'ın gösterdiği adaylar arasından yine Cumhurbaşkanı tarafından seçilecek...

Yoruma ihtiyaç duyurmayan tablo aynen bu...

Ve Erdoğan' lı AK Parti gelecek olan değişikliği ayaklarındaki pranganın çözülmesi olarak tanımlıyor.

Yürütme prangalarından kurtulmaya kurtuluyor da, halk adına denge, denetleme mekanizmaları ne olacak?

Sorular, sorular...

Bulabildiğimiz cevaplarla sürdüreceğiz gelecek nesiller adına sorumluluk duymamız gereken can alıcı, acıtıcı soruları sormaya...

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Yerel seçimler ve Mersin ittifak denklemleri... - 30.11.2017
>> Seçimlere doğru ittifaklar, Mersin özelinde durum... - 24.11.2017
>>  Tuz deposundan Taş Bina' ya... -41- (Akkahve işletmecisi Hasan' ın öyküsü) - 20.11.2017
>> Seçimlere doğru umumi manzara... - 16.11.2017
>> Tuz deposundan Taş Bina'ya -40- (Tek tipleştirmeye karşı çok renkliliğin hikâyesi) - 15.11.2017
A24 Yazarları
Recep Ali AKSOYLU Ahmed KAYMAK
Kitap israfına şimdi de EBA mı eklendi
Tüm Yazarlar