13.04.2017 / 16:25

Abdullah AYAN

1961 Anayasa referandumu ve Mersin...

Halk oylamasına sunulan ilk anayasanın referandum sürecinde yaşananları ve "düşük, kuyruk" tartışmalarını önceki yazıda Türkiye genelindeki boyutuyla anlatmaya çalışmış, bir kaç çarpıcı makaleden örnekler vermiştim.

Tartışmaların ve referandum sürecindeki siyasi iklimin Mersin'e yansıması kaçınılmazdı.

Öncesindekileri bırakıp halkın sandığa gitmesine bir hafta kala yaşananları, yazılıp çizilenleri, tarihe not düşme adına özetlemeye çalışayım...

4 Temmuz 1961 günü Yeni Mersin gazetesinin "Haftalık Hoşbeş" köşesinde 'anayasaya, Mıstr referanduma, dürüte, gökçeyazına, pijamaya, şeftaliye dair' başlıklı yazı yayınlanır..

O günlerde yeni anayasa hakkındaki tartışmaları yansıtması bakımından yazının ilginç bulduğum bölümlerini olduğu gibi aşağıya alıyorum:

"(...) Türk devriminin ilk ve en verimli meyvesi olan anayasayı saygı ile selamlarım; milletimize hayırlı olsun!

Amma gel gör ki, herkes (ve dahî ) dostunuz gibi düşünmüyor. Anayasayı hor görenler de varmış. Bugün Türkiye'de vicdanî fikir ve kanaat hürriyeti vardır ve muhteremdir. Bunun tersini kimse iddia edemez. Bu hafta sonunda halk oyuna sunulacak anayasayı bir bütün halinde veya bazı hükümleri yönünden kendi kanaatine aykırı görenler olabilir. Bunlara bir şey diyemeyiz.

Fakat sırf halk oyunu bulandırmak, devrim hükümetinin icraatını baltalamak, daha doğrusu bulanık suda balık avlamak isteyenler de vardır ki, bunlara karşı uyanık olmak, sözlerine aldanmamak lazım. Bilhassa kültürsüz vatandaşlar arasında ve köylerde bu çeşit propagandalara yeltenenler varmış.

Mesela bir (Mıstr referandum varmış ta eğer anayasaya (evet) dersek memleketi bu zatı nâşerif (eskiden şerefsiz anlamında kullanılan sözcük a.a.) idare edecekmiş. Bu zatı nâşerif de Moskof milletindenmiş...

Türk halkının bu martavallara inanacağını akıl kabul etmez. Amma yine de halkı ayartmak hepimizin en şerefli vazifemizdir.

Bu martavallara biri daha eklenmiş: Güya millet Anayasaya (evet) derse Yassıadada muhakeme edilenler asılacak, (hayır) derse asılmayacakmış. Şurasını iyice belirtelim ki, anayasanın Yassıadada muhakeme edilenlerle kıl kadar ilgisi yoktur. Biz anayasaya (evet) dersek te (hayır) desek te yüce divanlar kanunlar gereğince hükmünü verecek, adalet yürüyecektir.

Bütün bu saçma martavallara kulaklarımızı tıkayarak anayasaya (evet) dememiz lazım; evet diyeceğiz. Çünkü normale gidişimizin en esaslı teminatı budur. Ancak ondan sonradır ki, seçimler olacak ve ikinci Cumhuriyet kurulacaktır. Kaldı ki, uzun emeklerle meydana getirilen anayasamız dünya anayasalarının en güzel ve en iyisi, en uygunudur"

İşin ilginci; 61' de tanınan özgürlükleri kısıtlayan ve tüm özgürlükleri baskı altına alan 82 anayasa oylamasında da kullanılan "normale gidiş, dönüş için bu anayasayı kabul edin" söyleminin yıllar önce de argüman olarak kullanılması...

Ve tabii yukarıdaki makale ışığında o günlere damgasını vuran tartışmanın yanıtını aradığı soru daha bir önem kazanmakta...

Gerçekten halk hazırlanan anayasaya 9 Temmuz 1961 günü 'hayır' dese, 19 Eylül' de darbeciler Menderes, Polatkan ve Zorlu' yu asabilir miydi?

Makalede istendiği kadar "yüce divan, kanunlar çerçevesinde hüküm verecek" densin, o yüce divan heyetinin başında oturan Salim Başol' un tam o referandum dönemine denk gelen yargılama esnasında söylediği "sizi buraya tıktıran kuvvet, böyle istiyor" ifadesi gerçeği fazlasıyla anlatmakta.

1961 anayasasının içeriğini, DP iktidarının baskısına tepki olarak ortaya çıkışını tartışmıyorum.

Ama o günlerde öne sürülen, anayasa ile yargılamanın ne ilgisi var? sorusuna bugünün penceresinden baktığımızda benim yanıtım "çok ilgisi vardı ve gerçekten hayır çıksa o üç kişi asılmazdı, %38 oranında 'hayır' çıkmasa, idam kararı verilen 15 kişinin tamamı dar ağacına gönderilirdi" yönündedir.

Dönelim 9 Temmuz 1961 referandumundan önceki bir kaç gün boyunca yazılanlara...

5 Temmuz 1961 günü Yeni Mersin' in baş köşesinin konuğu Lütfi Oğuzcan' dır, "imtihana üç gün var" başlıklı makalede şöyle der;

"(...) Nihayet aklı selim galebe çalmış ve hepsinin de yurtseverliklerine inandığımız partilerimiz (evet) esası üzerinde birleşmişlerdir.

(...) Katılanların hepsi anayasaya müspet oy verecekler ve bu suretle yeni anayasamız yürürlüğe girmiş olacaktır. Fakat katılma oranı az olursa bu hal, içte ve dışta memleketimizin itibarı üzerinde müessir yorumlara yol açabilir. Kötü görüşlü düşünüşlüler (sandıklardan evet çıktı ama, çoğunluk sandığa gitmedi. Millet anayasayı beğenmiyor, istemiyor) şeklinde propagandalar yapabilirler. Halkımızı gelecek seçimlerden soğutmak için çeşitli propagandalara ve yer altı faaliyetlerine hız verebilirler. Katılma nispetinin azlığı, dış itibarımızı da zedeler. (...)"

Türkiye özeti sayılacak Mersin basınının havası ve anayasa referandumuyla ilgili beklentileri böylesine kesin bir evet' in sandıktan çıkacağı yönündeydi. Evet ezici oranda çıkacaktı çıkmasına da, merak edilen katılım oranının ne olacağıydı?

Tabii o dönem Türkiye' si henüz anketlerle tanışmamış.

O nedenle beklentiler herkesin kendi mahallesindeki izlenimleriyle sınırlı...

Ve gazetelerde yer alan görüşlerden anlıyoruz ki, yazar, çizerler seçmenin nabzından çok, sandıktan çıkacak olana değil, çıkmasını istedikleri sonuca bağlanmış durumdalar..

Peki Temmuz sıcağındaki o pazar günü yerelde Mersin, genelde Türkiye seçmeni sandığa nasıl bir irade yansıttı?

Sonuçların ardından Mersin basınında neler yazılıp çizildi?

Bir sonraki yazıda da onları anlatayım... 

 
YORUMLAR

Yazarın Diğer Yazıları

>> Yerel seçimler ve Mersin ittifak denklemleri... - 30.11.2017
>> Seçimlere doğru ittifaklar, Mersin özelinde durum... - 24.11.2017
>>  Tuz deposundan Taş Bina' ya... -41- (Akkahve işletmecisi Hasan' ın öyküsü) - 20.11.2017
>> Seçimlere doğru umumi manzara... - 16.11.2017
>> Tuz deposundan Taş Bina'ya -40- (Tek tipleştirmeye karşı çok renkliliğin hikâyesi) - 15.11.2017
A24 Yazarları
Recep Ali AKSOYLU Ahmed KAYMAK
Kitap israfına şimdi de EBA mı eklendi
Tüm Yazarlar